Ana içeriğe atla

Bu Masal Başka Masal




Evvel zaman içinde, zaman zaman içinde bütün dünya çocukları annelerinden ve babalarından şikâyetçiymiş… “Onu yap, şunu yapma” demelerinden, “Üzerini sıkı giyin, fazla koşma” demelerinden… “Dişlerini fırçala” demelerinden, ceza vermelerinden, nasihat etmelerinden… Sokağa çıkarken yaptıkları tembihlerden… Süt içirmelerinden, yatırmalarından… Sabahları uyandırıp, itinalı bir şekilde kahvaltıya tabi tutmalarından… Ödev kontrollerinden, arkadaşlarına karışmalarından…Onuseyretme, bunu seyret diye televizyona koydukları sansürlerden… Fakat bir gün olanlar olmuş. Toplamışlar yeryüzündeki bütün anne ve babaları. Çok değil, 24 saat bırakmamışlar, ne gören var ne bilen… Sonra çağırmış bir ses bütün
çocukları:

— Herkes dilediği anne ve babanın çocukları olacak, seçin istediğinizi, demiş.
Bütün çocuklar, kendi anne-babasını başka bir çocuğa kaptırmamak için hayatlarının en büyük mücadelesini vermişler.

Gel zaman, git zaman bu kez de anne-babalar şikâyetçi olmuş çocuklarından. Onların söz dinlememelerinden, “şunu isterim, bunu istemem” diye tutturmalarından… Geceleri geç yatıp, sabahları vaktinde kalkmamalarından, dişlerini fırçalamamalarından… Yemeklerde mızıkçılık yapmalarından, kardeşleriyle dalaşmalarından… Ders çalışma konusunda isteksiz olmalarından... Fakat yine günlerden bir gün olanlar olmuş. 
Dünyanın bütün çocukları ortadan kaybolmuş. Çok değil 24 saat… Ne bir gören var ne bilen… Bu 24 saat bir asır gibi geçmiş anne-babalara. Sonra yine o ses çağırmış bütün anne-babaları, tam: 

— Şimdi kim hangi çocuğu isterse, onun anne-babası olacak diyormuş ki. Birde 
bakmışlar, bütün çocuklar anne-babalarını kucaklamış bile. 
Onlar ermiş muradına, bu masalın hissesi hem büyüklere hem de çocuklara…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson