Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

“SİZ” NELERE KADİRSİNİZ!

                         Yıllar önce seyrettiğim bir film ismi dönüp duruyor kafamın içinde:İNSANLARI SEVECEKSİN! Başrollerde Cüneyt arkın ve Sevda karaca. Yıl 1979.İnsanları Seveceksin - 400 e yakın Cüneyt Arkın filmlerinden biri. İnsanları Seveceksin Cüneyt Arkın'ın hem Türkiye, hemde İtalyada çekilmiş bölümler içeren , fikirleri ve önemli aksiyon sahneleri ile 1975 – 1982 arası toplumsal mesajlar ağırlıklı dönemin aksiyonla harmanlanmış en ilginç eserlerinden birisidir . Hayatın en kötü yanlarıyla yüzleşmek zorunda kalan, büyük olmanın verdiği yalnızlık ve sorumlulukla başkaları için yaşamak zorunda kalmış Halil’in hikayesidir . Filmden bahsederken aslında kafamın içinde dönüp duranın şu cümle olduğunu farkettim: "İNSANLARI SEVECEKSİN!". Ne yapsak bu cümleyi, afiş yapıp duvarlara mı assak. Bilbordları bu cümleyle mi donatsak. "Türküm doğruyum ..." andının başına ek mi yapsak... Ya da bir kanun çıkartsak ta her eve her iş yerine asılmasını mecburi mi kı

Yaşamak İçin Kaç Nedeniniz Var?

     Yürüyorum...Sabah saatleri...Ama burası İstanbul...İstanbul uyumuyor hiç.Yine kalabalık, yine telaş. Ben yürüyorum, ama herkes koşuyor. Belli ki aceleleri var. Belli ki yetişecekleri yerler var. Benim yok mu? Var tabii. Ama ben inadına yürüyorum. Adımlarımı sayıyorum hatta. Bir çocuk gülüşü duyuyorum, dinliyorum. Bir güzel rayiha sarıyor her yeri, koklamak ve solumak için duruyorum. Her yer asfalt. Her yer kaldırım...Trafik yoğun. Kaldırma çıkıyorum sekerek. Kaldırımlar özenli, eh yer yer savsaklılar göze çarpsa da, genel olarak özenli. Bir yüz metre kadar sonra, çözülen ayakkabı bağımı tekrar yapmak için duruyorum ve eğiliyorum. Toprağın gökyüzüyle temasının olmadığı bir yerde gördüğüm bu güzellik, beni şaşkına çeviriyor. Yanlış anlamayın güzellik çiçeğin kendisiyle ilgili değil, zerre kadar toprağı göremediğimiz şu yerde, her şeye başkaldırırcasına, inadına hayata tutunmasıyla ilgili. Bu bir başkaldırış mı, hayata tutunma çabası mı, ben de varım demenin bir yolu mu, azmin

YAZIKLAR OLSUN

Yazıklar olsun Yazıklar olsun söylenmemişe söylendi diyenlere Yazıklar olsun yaşanmamışa gördüm diyenlere Yazıklar olsun olmamışa oldu diyenlere, Yazıklar olsun yanmamış ateşe söndü diyenlere Yazıklar olsun yağmamış kardan üşüdüm diyenlere Yazıklar olsun yenmemiş lokmadan doydum diyenlere Yazıkalr olsun suda boğulurken, susuzum diyenlere Yazıklar olsun lokması boğazından taşarken açım diyenlere Yazıklar olsun bir köylük giysi içinde çıplağım diyenlere Yazıklar olsun gölgelerde gezip, güneşimi çaldılar diyenlere Yazıklar olsun üç kuruş için secde edenlere Yazıklar olsun vatanı satılık eşya görenlere Yazıklar olsun nefreti sevgiye tercih edenlere Yazıklar olsun umutlara düşman güçlere Yazıkalr olsun çocuk katillerine Yazıklar olsun genç katillerine Yazıklar olsun kadına, kıza kalkan ellere Yazıklar olsun kan damlayan sözlere Yazıklar olsun kan damlatan sözlere Yazıklar olsun aslı bozulan özlere Yazıklar olsun kendini bilm

ÇOCUKLARDAN ÖNCE KENDİMİZ

ÇOCUKLARDAN ÖNCE KENDİMİZ..... Aklım yine çocuklarda benim. Bugünün çocuklarını gençlerini gördükçe, kendi gençliğime gidip ben buna benzer şeyler yaşarken ne hissediyordum, nasıl davranmak istiyordum ve nasıl davranmak zorunda kalmıştım diye düşünmeden edemiyorum. Geçenlerde yazar ve editör bir kaç arkadaşla konuşurken söz her zamanki gibi çocuklar ve gençler için yazılmış eserlere geldi. Etrafta oldukça fazla çocuk ve gençlik kitapaları var, yani sayı olarak. Ama yine de şöyle bir kıyas yaptığımızda bizim Türk yazarlarn hala nal toplamakla meşgul olduğunu itiraf etmek zorunda kaldık. Ve hatta çizerlerin. Hiç mi iyi yazar- çizerimiz yok? Var elbette ama öylesine az ki...Yetmiyor. Yetiştiremiyoruz. Bizler, yetişkinler olarak gerçekte geri kalmış fikir ve kurallarımızla önce kendimize sınırlar çizip, sonrada doğan her yeni umudu o sınırlara mahkum etmeyi vazife bilmişiz. Aslında yetişememiş yetişkinleriz biz. Doğru olan ne? Doğru davranış, doğru tercih ne? Kime gör

YÜRÜMEK NASIL, NEREDE, NEREYE, KİMİNLE

Uzun bir yürüyüş bizimkisi; Kalu Bela'dan başlayan. Hayat akıp giderken biz önce nasıl yürüyeceğimizi öğrenir, sonra hiç durmadan yürürüz. Yürümeyi öğrendiğimiz o ilk günlerde ilk adımlarımızı coşkuyla karşılayan, attığımız her adımı alkışlayan bir ebeveyn bizimledir. Biz bu alkışı hayat yürüyüşümüzün her adımında tekrar tekrar duymak isteriz. Şayet bizi çoşkuyla alkışlayacak birileri kalmamışsa etrafımızda, değişir yürüyüşümüz, sendeler tökezleriz. Yürümek; önce bir ayağını kaldırıp ileriye uzatmak sonra diğerini onun önüne geçirmekten ibaret değildir. Fiziksel bir hareket olarak bizi ifade eden, duygu ve düşüncelerimize ve hatta karakterimize göre şekillenen, farklı şekillere girerek farklı mesajlar veren bir eylemdir. Evet öncelikle ve özellikle "yürümek" bir eylemdir. Mutlu olduğumuzda ayaklarımız yerden kesilmiş gibi yürürüz, öfkeliyken sert sert basarız yere. Kırılmış dökülmüşsek, ağır aksak bir yürüyüş olur bu. Bir hedefimiz varsa koşar adım yürürüz, bir s

AVARE YAZILAR IV

                     Farkındayım, kaç zamandır takip ediliyorum. Bunu arkadaşıma da söyledim:”kuruntu yapıyorsun” dedi. Ama ben eminim, biri beni takip ediyor, nedenini bilmiyorum ama ediyor işte. Önceleri bayağı mesafeli bir takipti, ama her gün biraz daha yakınlarımda hissediyorum. Hatta dün ensemde hissettim nefesini. Arkadaşıma inat benim inancım artıyor gün geçtikçe. Sağ salim evime gidip, yatağıma girdiğimde gözlerimi tavana dikip dakikalarca takipçimle ilgili senaryolar yazıyorum. Bunların çoğu beni öbür tarafa götüren senaryolar. Ama sanmayın ki ben hep karamsarım. Bazen de benimle tanışmak isteyen, benim gibi yalnız ve çekingen biri olduğunu düşünüyorum. Bir gün aniden dönüyor ve takipçimle göz göze geliyoruz, gibi şeyler de düşündüğüm oluyor. O gün işten hiç istemediğim halde geç çıkmak zorunda kalmıştım, hep o Aysel....nın yüzünden. Neden bu kadar kaprisli birini yönetici yaparlar ki hiç anlamıyorum. Bugün en yorulduğum günlerden biri olmuştu üstelik