Ana içeriğe atla

YÜRÜMEK NASIL, NEREDE, NEREYE, KİMİNLE


Uzun bir yürüyüş bizimkisi; Kalu Bela'dan başlayan. Hayat akıp giderken biz önce nasıl yürüyeceğimizi öğrenir, sonra hiç durmadan yürürüz. Yürümeyi öğrendiğimiz o ilk günlerde ilk adımlarımızı coşkuyla karşılayan, attığımız her adımı alkışlayan bir ebeveyn bizimledir. Biz bu alkışı hayat yürüyüşümüzün her adımında tekrar tekrar duymak isteriz. Şayet bizi çoşkuyla alkışlayacak birileri kalmamışsa etrafımızda, değişir yürüyüşümüz, sendeler tökezleriz.

Yürümek; önce bir ayağını kaldırıp ileriye uzatmak sonra diğerini onun önüne geçirmekten ibaret değildir. Fiziksel bir hareket olarak bizi ifade eden, duygu ve düşüncelerimize ve hatta karakterimize göre şekillenen, farklı şekillere girerek farklı mesajlar veren bir eylemdir. Evet öncelikle ve özellikle "yürümek" bir eylemdir.
Mutlu olduğumuzda ayaklarımız yerden kesilmiş gibi yürürüz, öfkeliyken sert sert basarız yere. Kırılmış dökülmüşsek, ağır aksak bir yürüyüş olur bu. Bir hedefimiz varsa koşar adım yürürüz, bir sevenimiz bekliyorsa sever adımlarla devam eder yürüyüşümüz. Birilerine ne kadar çetin olduğumuzu göstermek istiyorsak önce yürüyüşümüzü değiştiririz; şöyle "küçük dağları ben yarattım, var mı bana yan bakan" havası eser yürüyüşümüz de..

Tüm bunların yanında yürüyüş şeklimiz kadar, nerede yürürdüğümüz ve nereye yürüdüğümüz de çok önemlidir, bir de kimlerle yürüdüğümüz. "Hayat yolu" diyoruz ya , hayatın binbir çeşit yolu olduğunu da göz ardı etmemek lazım. Sebepler ne olursa olsun, her zaman insanlık sonuçlarla ilgilenmiştir. Bu yola giriş sebebiniz sadece sizi ilgilendirir, hangi yolu tercih etmişseniz bitmiştir; siz artık seçtiğiniz yoldasınızdır. 

Seçtiğiniz yolla birlikte başka yollardan uzaklaştığınızın bilincinde olmalısınız. Nerede yürüdüğümüz, nereye yürüyeceğimize dair bir ilk adım adımdır. Bazen "nereye" sorusunun cevabı çok güzel, çok olumlu olmasına rağmen öyle bir yola gireriz ki, bu yolun bizi ulaşmak istediğimiz yere götürmeyeceğini anladığımız da çok geç olmuş olur. 

Alemlerin Rabbi, Tekvir suresi 25. Ayet-i Kerime de şöyle buyuruyor: "Hal böyleyken nereye gidiyorsunuz?" Durum bu iken siz, neyi terkedip neye yöneldiğinizin farkında mısınız diyerek, içinde bulunduğunuz durumu, şu anda bulunduğunuz yeri ve gitmek istediğiniz yeri düşünün demektir bu. Düşünün, attığınız her adımı düşünün! 

Düşünmeden yaşamaya alışmış bir insanlık için bu oldukça zor olmalı ama Rabbimizin çok sık tekrarladığı emirlerinden biridir düşünmek. Namaz gibi bir emirdir, tefekkür. Namaz ibadetini yaparken de uyacağımız bir emir. Yürürken, bakarken, konuşurken, dururken, dinlerken...Düşünmek, tefekkür etmek insanı insanlığın zirvesine taşıyacak en önemli mekanizmadır. Mekanizma dedim evet, iyi tahlil ederseniz bunun bir mekanizma olduğunu siz de kabul edeceksiniz. Sistemli, kullanma kılavuzu olan performans ve kapasitesi kullanıcıyla direkt alakalı bir mekanizma. 

Mübarek Ramazan ayını geride bıraktığımız şu günler, bize nasıl, nerede, nereye ve kiminle yürüyeceğimiz konusunda yardımcı olmuştur inşaallah. Bu 3N 1k'lı soruların caevaplarını doğru bulanlar, samimiyetle doğruyu isteyenlerden başkası değildir. Samimi miyiz, yoksa herkesten evvel kendimizi mi kandırıyoruz. 

Samimi isek hiç bir kuvvet bizi yanlış yollarda yürümeye sevkedemez. Bizi Yaratan ve Merhametiyle bizi kuşatan RAB, buna asla müsade etmez.
Hayırlı bir bayram dileklerimle....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson