Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Konuşmak mı, söylenmek mi?

Bu insanlık her zaman mı böyleydi, merak ediyorum. Herkes söyleniyor. Adam gibi konuşan derdini anlatmaya çalışan, sevincini dile getiren yok. Adamakıllı konuşamıyorsunuz kimseyle. Vizelerim sebebiyle şehirlerarsı yolculuk yapar gibi, Kartal'dan Beyazıt'a mekik dokuyorum onbeş gündür. Metrodur, otobüstür, vapurdur, tramvaydır, minübüstür binmediğim vasıta kalmadı. Eee sınavlara zamanında yetişmek lazım. Bir yandan ders tekrarı yapmaya çalışırken, öte yandan ister istemez, milletin dır dırlarını dinledim durdum. "Dır dır" diyorum çünkü öyleler. Şimdi çıkıp diyebilirsiniz; "Ya hu insan her zaman da gerekli şeyler konuşmaz ki" Haklısınız, ama bu konuşmalar da dır dırlanarak yapılmak zorunda mı? Yanında biri olan yanındakiyle, olmayan da (teknoloji sağolsun) telefonuyla, bu hususta adeta bir rekor kırma gayretindeler. Öyle ya da böyle, söylenmeden yaşamayı öğrenmeliyiz. Söylenmek, sonu olmayan bir kuyuya taş atmak gibidir. Kulağı tırmalayan kapı gıcırtısıdı

“O AN” ÇOK DEĞERLİDİR

Herkesin hayatında böyle insanlar var sanıyorum. Hani her şey güllük gülistanlık olsa da şikayet edecek bir şey bulan tipler. Felaket tellalı gibi, adeta “ben demiştim” demek için konuşanlar, yaşayanlar. Siz tam “anı” yakalamışken, ne “an” bırakanlar, ne gelecek ne de geçmiş. Sanki her şeyde bir kusur aramak için hayata gelmişler. Dünyanın en keskin gözüne, en keskin duyusuna sahip tek kişisi zannederler kendilerini. Bir çeşit detektör gibidirler: “kusur arama detektörleri”. Eminim hiç düşünmemişsinizdir etrafınızdaki “detektörü” bulmak için. Çünkü o karşınızda ayna gibi duruyordur. Tamam kabul, böyle kimseler var, var olmasına ama böyle insanları hayatınızdan uzak tutmanın yollarını öğreneceğiniz bir kurum da olsaydı keşke. Hadi uzak tutamıyoruz, hiç olmazsa onlarla başetmenin yollarını bilmemiz gerekir. Bu mesele gerçekten de üzerinde durulması gereken bir mesele, asla hasır altı etmemelisiniz ki, hayatınız da hasır altı olmasın. Ben bu kişilikte ki insanların lügatinden “mutlu

BİR EŞ, BİR ANNEYKEN KADIN YAZAR OLUNCA

Yazar Beyefendilere... El yordamıyla gözleini açmadan telefonunu buldu ve alarmını kapattı. Yeni bir gün daha başlıyor diye geçirdi içinden, hayırlı geçer inşaallah diye dua etmeyi de ihmal etmedi. Her gün ki gibi bir gündü bugün de. Handan hanım yataktan bu rehavetle kalkışın sonrasında olacak koşturmalrı gayet iyi biliyordu. Çünkü o bir eş, çünkü o bir anne, çünkü o bir yazar aynı zamanda. Genelde eş ve çocuklar aynı saatlerde yollara dökülüyorlar, evde bir tek minik kızı Hande kalıyordu. Ama iki oğlunun ve eşinin kahvaltı yapıp, hazırlanıp evden çıkmaları tam bir olağanüstü hal durumu gibidir. Arkalarından kapıyı kapattığı an derin bir ohla gelen rahatlıkla birlikte, savaştan zaferle çıkmış bir kumandanın ruh haliyle koltuğuna kurulup laptopunu eline alır. Şanslı günündeyse minik Hande biraz daha uyur, handan hanım da gündemdekileri takip etmeye fırsat bulur. Çok hızlı bir taramadan sonra ( şükür, Hande hala uyuyor) aklına çamaşırları makineye koymak geldiği için ışık hızıyla