Ana içeriğe atla

BİR EŞ, BİR ANNEYKEN KADIN YAZAR OLUNCA

Yazar Beyefendilere... El yordamıyla gözleini açmadan telefonunu buldu ve alarmını kapattı. Yeni bir gün daha başlıyor diye geçirdi içinden, hayırlı geçer inşaallah diye dua etmeyi de ihmal etmedi. Her gün ki gibi bir gündü bugün de. Handan hanım yataktan bu rehavetle kalkışın sonrasında olacak koşturmalrı gayet iyi biliyordu. Çünkü o bir eş, çünkü o bir anne, çünkü o bir yazar aynı zamanda. Genelde eş ve çocuklar aynı saatlerde yollara dökülüyorlar, evde bir tek minik kızı Hande kalıyordu. Ama iki oğlunun ve eşinin kahvaltı yapıp, hazırlanıp evden çıkmaları tam bir olağanüstü hal durumu gibidir. Arkalarından kapıyı kapattığı an derin bir ohla gelen rahatlıkla birlikte, savaştan zaferle çıkmış bir kumandanın ruh haliyle koltuğuna kurulup laptopunu eline alır. Şanslı günündeyse minik Hande biraz daha uyur, handan hanım da gündemdekileri takip etmeye fırsat bulur. Çok hızlı bir taramadan sonra ( şükür, Hande hala uyuyor) aklına çamaşırları makineye koymak geldiği için ışık hızıyla çamaşırları ayırır ve makineyi çalıştırır,Ortalık adeta harp alanı gibidir. Herkesin acelesi var tabii... Hızlı çekim gibi ortalık toparlanır. Ufaklık uyanmadan yemeği de yapsa keşke. Bu düşünceyle mutfağa dalar, ama önce kahvaltı sofrası toplanacaktır. Tam eline sebzeleri almıştır ki, telefon trafiği başlar, arayan yayın evidir, konuşma biter, mutfağa geçer sebzeleri yıkar, Bir telefon daha. Konuşma bitince işine döner Handan hanım ama Hande mutfak kapısında gözlerini oğuşturarak belirir: ” Anneee, acıktım” Hemen Hande’ye bir kucak açılır, el yüz yıkama giyinme faslından sonra, ufaklığın yeme ihtiyacı da giderilir ve onu oyalayacak bir şeyler bu arada da planlanmıştır, uygulamaya geçilir. Hande kendi alemine dalınca mutfak mesaisine dönülür, tam yemeğin ocağa konulması aşamasına geçilir, tekrar telefon,; Hande hanımın annesi:” Aramıyon, sormuyon, ne yapıyon, özlüyom” la biten bir konuşma... Hande hanım tekrar mutfağa dönecekken, bu arada Handecik tuvalet ihtiyacı olduğunu söyler, mutfağın kapısından dönülür. Yarım saat bile sürmeyecek bir iş, neredeyse iki saat olmuştur hala bitmemiştir. Handan hanım tvden bir çizgi film açar Handeye, sonunda yemeği ocağa koymayı başarır. Bu arada biten çamaşırlar sıraya girmiştir. Mutfak toparlandıktan sonra doğru çamaşır asmaya. Ama o işte bir defada bitmez. Hande sıkılmıştır, ağlar. Tekrar telefon çalar. Bu arada kapıcı gelir ihtiyaçları sorar. Hande’nin uyku saati gelir. Handan hanım hazır Handecik uyumuşken klavyesinin başına geçer. Yayınevi sıkıştırıyordur, ne zaman bitecek bu kitap diye. Ayrıca ertesi gün yapması gereken bir konuşma vardır. Tam konsantre olmuş, yazıya odaklanmıştır. Kapı çalar, küçük oğlu okuldan gelmiştir. Hoşbeş, okuldan getirilen haberler, yemek içmek derken vakit epey olur. Ev daha kalabalıklaşmadan süpürge açılır, bir çırpıda bütün odalar gezilir. Tabi zilin sesine uyanan Handeciği avutma faslını da unutmamak lazım. Tekrar bir zil sesi, Fatma hanım teyze bir kahve içmeye gelmiştir. Handan hanım Fatma Hanım teyze’yi sever sevmesine de...Bazen de gözünün içine bakar ne zaman kalkar acaba diye. Fatma hanım teyze büyük oğlunun okuldan gelmesiyle ayaklanır ancak. Delikenlılara sfra kurulur yenidené sofrayı da siz toplayın “ diyerek kalvyesinin başına geçer, kulaklıkları kulağına takıp müziği açabildiği kadar açar ki, dışarıda ki seslerden etkilenmesin. Bağlantıyı keser yani. Ama Handecik, arada bir eteğini çekiştirerek tekrar bağlantı kurdurur Handan hanıma. Evet bu arada iyi kötü bir şeyler yazabilmiştir. Saate bakar araması gereken bir keç yer vardır, tekrar telefon trafiği başlar. Bu esnada olanlar olur,Hande kafasını dolaba vurur koşarken, çok önemli bir konuşma yarım kalır. Çocuk apar topar sağlık ocağına taşınır her ihtimale karşı, şükür bir şeyi yoktur, bir “oh “çeker Handan hanım. Eve dönerken de biraz market alış verişi yapılır; hazır çıkılmışken. Handecik iyice nazlıdır artık bu kazadan sonra. Abilerine postalamak istese de dersleri vardır onların, nedense işi düşünce hep çoook çalışkan oluyor bunlar. Hendeciğe kazayı unutturmanın bir ton yolu denenir. Sonunda başarır gibi olur Handan hanım, tekrar oturur yazmaya. .... .............................................................. Derken bu ve benzeri hadiseler gacenin geç saatlerine kadar devam eder gider. Bu arada eve gelen eşe gösterilen ilgili ve alakayı da özellikle eklemek lazım. Ve sonunda uyku vakti gelir çatar. Herkes yattıktan sonra son bulaşıkları toplayıp makineyi çalıştıran Handan hanım, astığı çamaşırları da toplayıp katladıktan sonra,kahvesini alıp gün içinde neler yazabildiğine bakmak için klavyesinin başına oturur. Çok fenadır, çoook. Onca emek bir tuşla silinir ve Handan hanım yeniden yazmaya koyulur ve şükreder: İyi ki şimdiki klavyeler daktilolar gibi ses çıkarmıyor, diye. Evet kalemle yazmak ta olurdu ama onu da sil baştan daktilo etmek gerekiyordu sonra, bir yerine iki iş yani. Herkes için uyku vaktidir ama Handan hanımın içindeki Yazar için ise mesai başlar. Kaynak : http://www.haberhilal.com/yazar-BIR-ES-BIR-ANNEYKEN-KADIN-YAZAR-OLMA-4804/#ixzz2RPNz6lY6

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson