Ana içeriğe atla

ÖLÇÜLÜ BİR YAZI

Bir gün Tolstoy ile Maksim Gorki Kırım’da gezinirlerken Tolstoy bir kuşun ötüşünü duyar. Kuşu merak ettiğini hisseden Gorki, Tolstoy’a daha bu ne kuşudur dedirtmeden ispinoz olduğunu söyler. İspinozun hep aynı öttüğünü de sözüne ilave eder.. Sonra filozofiye dalıverirler.Tolstoy bir husustaki görüşlerine muhalif şeyler söyler. Oysa daha önce farklı düşünmüş farklı söylemiştir. Bu farklılığı gören Gorki hemen soruverir; "Üstad! Önceleri böyle düşünmüyordun, farklı düşünüyordun.Oysa görüyorum ki şimdi yeni şeyler söylüyorsun.Kendinle çelişmiyor musun? " Tolstoy şu cevabı verir : "Gorki! Ben ispinoz kuşu değilim ki her zaman aynı türküyü söyleyeyim. İnsan kalbinin bin türlü nağmesi var. Bugün de başka bir nağmemi terennüm ediyorum..." "İnsan kalbinin bin türlü nağmesi var." Tolstoy bu sözünde ispinoz kuşunun kendinde uyandırdığı güzel hislerin çeşitliliğini anlatmak istemiş.İnsanın hislerinin çeşitliliğiyle insan olacağını vurgulamış. Doğrudur, insan hisleri aynı olay karşısında farklı havalara girebilir, lakin aynı olaylar karşısında bu farklı duyuşlarından ötürü farklı davranışlar sergildiği takdirde , hayat hem kendisi için hem de çevresindekiler için müşkil bir hal alır. İnsanoğlu hayatı boyunca her saniye (laf olsun diye söylemedim "saniye" kelimesini) değişen duygu hallerine ayak uydurarak yaşama gayretindedir. Bu gayret bazen zahmete dönüşüverir de can sıkar biraz. Bazen de insan dokunduğu herşeye sirayet edecek zannıyla yaşar neşesini, ve öyle bir duyguya çarpar ki, o neşe boğazında kocaman bir somun olup tıkar nefesini...Duygularının kendisini yönetmesine izin verdiği takdirde yaşamı altüst olur. Duygularına patronun kim olduğunu öğretmediği sürece de hayatı düzelmaz. Kızar; vurur kırar döker ve hatta cinayet işler. Sevinir hiç umulmadık taşkınlıklar gösterir, tutamıyacağı sözler verir. Üzülür, hayata küser, umutsuzluğa kapılır ve hatta hayatını gözden çıkarır. Aşık olur "ya benimsin ya toprağın" gibi sapkın bir felsefe geliştirir, dünyayı zindana çevirir. Sahiplenme duygusunu yaşamak ister çalar çırpar, soygunlar yapar. Kontrolünü kaybeden insandan her şeyi beklemek mümkündür. Tabii ki duygularımız olacak, onlarsız bir hayatı yaşamak mümkün değil. Bizi biz yapan etkenlerdir onlar. Aynı zamanda duygularla beraber olması gereken başka bir meziyet daha var ki, onsuz en zararsız sandığımız duygunun neye dönüşebileceğini Allah bilir ki; o meziyet, iradedir! Bir söz vardır, zaman zaman sizler de bir yerlerde okumuş ya da duymuşsunuzdur. En sevdiğim sözlerden biridir:"Kontrolsüz güç, güç değildir." Gücünü ne kadar kontrol edebiliyorsan, o kadar güçölüsün, var mı daha ötesi. Kainatta her şey denetim altındadır, Allah(CC) Kainatı sahipsiz bırakmamış ve her şeyi bir ölçü içinde yaratmıştır. Bu ölçü sayesinde Kainat ahenk içnde akıp gider. Duygular da ölçüsü olan bir varlıktır ve bu ölçü aşılırsa hem sahibine hem de çevresindekilere zarar veren bir hal alır. En masum olan duygularımız; "sevgi"mizde de, "neşe"mizde de," hoşgörü"müzde de, "merhametimiz"de de,"aşk"ımızda da durum budur.Düşünelim bir kere üçüncü sayfa haberlerinin başlıklarını. Dozunu ayarlamasını bilmediğimiz her şey gibi duygular da zararlı sonuçlar doğurabilirler. Her konuda itidali sağlamak , tek kelimeyle duygu yönetiminde "profesyonel" olmak şart. Her işte acemi olun ama duygularınızı idare etme konusunda ise mutlaka uzman olun. Bunu sağlamanın , bu güzel haslete sahip olmanın önemini anlamak birinci adımınızdır, ikinciside her konuda itidalli olmayı öğütleyen Hz. muhammed (sav) efendimizin izinden giderek, itidali öğrenmektir. İnsanoğlu olarak hepimzin gözardı ettiği, geri plana attığı bu durumun farkında olmak çok önemlidir. Hayatı paylaştığımız tüm canlılarla doğru bir iletişim kurmanın, iç ahenk ve huzuru yakalmanın yegane yolu budur. Ne yazık bunun eğitimi verilmiyor okullarımızda. Bir pi sayısı, bir çarpım tablosu kadar bile ehemmiyeti yok. Her yıl eğitim sistemiyle oynayanların aklına bir gün bu konu gelecek mi? Bir gün doğru dürüst düşünüp, insanlık için gerçek bir adım atacaklar mı? Umutluyuz, yetişen nesiller her ne kadar sorunlu görünüyorlarsa da aynı zamanda soruları da fazla bir nesil. Doğru soruları sordukları gün, işlem tamam demektir. Ölçüyü şaşırmamak, daima dengede olmak önemli, aksi halde kaş yaparken göz çıkarmak işten bile değildir. Kaynak : http://www.haberhilal.com/yazar-OLCULU-BIR-YAZI-4767/#ixzz2MJce08Ui

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson