Ana içeriğe atla

Baharla Gelen Merhamet

Baharla gelen Merhamet Kar yağıyordu şehre inci taneleri gibi...Mantomu giydim, çıktım. İnci tanelerini havada yakalamaktı niyetim. Yeryüzünü bembeyaz bir saflığa boyadıklarını düşünüyordum merdivenlerden inerken. Ta ki, ayaklarım vıcık vıcık çamurlu sulara girinceye kadar. Ne kadar ak pak olursan ol, düştüğün, gittiğin, ait olduğun yer çok önemliymiş. Pir-u pak kar taneleri, bu rezil sokaklarda rezil oluyorlardı. Sıkıntıyla katmerleşmiş bir öfke sarmaya başlamıştı beni. Kafamdan bir ton olumsuz cümle geçit töreni yaparken, bir serçe sesi tüm bu harekata "dur" dedi. Beni kendime getiren bu sesin sahibini aradı gözlerim. Apartman duvarımızın dibine sinmiş bir halde buldum onu. Zavallıcık, ıslanmıştı. Titriyordu, kimbilir ne zamandır bu haldeydi ve hayattta kalmak için çırpınıyordu. Çaresizliğin verdiği teslimiyet duygusuyla bana direnmedi hiç, avuçlarımın içine aldım. Sadece sesi bile beni sakinleştirmişti. Kendisini görünce, havanın tüm olumsuzluklarına inat, içimde baharı hissettim, merhameti hissettim yüreğimde. Bahar, bana bu yıl bir "serçeyle" gelmişti. Merhamet ve bahar. Bu iki kelime bende aynı açılımlara tekabül ediyor. Bahar, Rahman'ın kullarına ve yeryüzüne merhametinin en büyük tezahürlerindendir. Yeryüzünün yeniden inkişafıdır bahar ki; tabloların en ihtişamlısıdır. Çiçek açan her ağaçla, uykularından uyanan her börtü böcekle içimizde bir yaşama sevinci uyanır ve bahar bize de gelir. Farklı bakar, farklı duyar, farklı hissederiz. Herkes bir şekilde bu farklılığın farkına varır ve farklı anlamlar yükler hissettiklerine. Benim lügatimdeki anlamsa: merhamettir. Bugün bir serçeyle geldi bana, yarın bir papatyayla, meyveye durmuş bir dalla, bir çilek tanesiyle ve kokularıyla gelecek. Tüm duyularınızın frekansını bahara ayarlayın, bakalım bahar size nelerle gelecek? Hazırlıklı olun ki geldiğinde kapınızı açık bulsun. Merhametiyle kuşatsın sizi. Siz de etrafınızda ki herkesi ve herşeyi...Bunun nasıl bir domino taşı etkisi yaptığına siz de şaşıracaksınız. Baharın etkisiyle aynıdır merhametin etkisi. Bir girdi mi kapıdan, bir buyur ettiniz mi içeri, kafidir. Rabbimin Rahman isminin vücut bulmuş halidir bahar ve nihayetinde: merhamet. Merhamet ediniz her varlığa. Canlı cansız her şeye. Sevdiğiniz- sevmediğiniz diye bir ayrım yapmadan. Merhamet göstermek için sevmek zorunda değilsiniz. Merhameti çekip alın insanlıktan ve hatta hayvanat aleminden, saniyeler içinde helak olur cümle alem. Bu noktada, Reşat Nuri Güntekin'in "Acımak" isimli romanı ve Necip Fazıl Kısakürek'in Reis Bey isimli tiyatro eserleri geldi aklıma. Her ikisi de merhametle bakmak ve görmek üzerine yazılmış güzel eserlerdir. Merhametin terkettiği birer yürekten yola çıkılarak yazılmış ve merhametin üstünlüğüyle sonuçlandırılmış iki müstesna eser. "Merhamet etmeyene , merhamet edilmez" düsturunca hareket etmek, ve hayatımızı bu nizam üzere intizam etmek zorundayız. Dünyamızda yaşanan bunca olumsuz hadisler karşısında sizin de yapabileceğiniz bir şey var.Çaresiz değilsiniz. Çare merhameti yüreklere kazımakta... Çare dünyanın çarkına merhamet pınarları akıtmakta. Elleri silahlarının kabzasında "Barış" çığlıkları atıp, nutuklar çekenlerin arasında olmayın.Elleri yumruk olmak için kalkmış, iyilikten dem vuranların arasında olmayın. Silahtan tutan, yumruk olan eli tutmaktır merhamet, yoksa olanlar olduktan sonra" ah"lamak değil. Kimsenin bizim sahte gözyaşlarımıza ihtiyacı yok. Bahara iyi bakın. Toprağın canlanışına, güneşin doğuşuna, yağmurun yağışına...Rüzgarın esişine, neler getirdiğine iyi bakın. Çiçeklerin açışına, arıların telaşına, kuşların uçuşuna iyi bakın...İyi bakın Rabbim'in merhamet edişine...Gözünüzü kulağınızı dört açın ki, merhamet baharla birlikte girsin yüreğinize...Öncelikle sizin-bizim ihtiyacımız var bu arınmaya. Bilahare dünyanın ihtiyacı var; merhameti baştacı yapmış yüreklere... Kaynak : http://www.haberhilal.com/yazar-Baharla-gelen-Merhamet-4937/#ixzz2TmI2kQDK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson