Ana içeriğe atla

SANATKAR NEYE HİZMET EDER

“Sanat, kendi kurallarını yaratmak ve onları yaşama cesareti göstermektir.” Demiş biri. Kim demiş önemli değil. Bu cümle üzerinde tartışılabilir. Ama bir gerçek var ki, sanatkar olmak, ortaya sanatkarane bir şeyler koymak bir yaşam biçimidir. “Olmak” gibi bir eylemden söz ediyoruz. “Olmak” için yapılması gereken işler, geçilmesi gereken aşamalar vardır. İşte bu tartışılamaz. Sanatkar ünvanını hakeden insanların hayatına şöyle bir göz attığımız da, hemen hepsinde varolan bazı ortak noktalar görürürüz. Tüm bu değerli insanlar, sanatkarlar hayatlarını –diğeri- olarak yaşamayı göze almış kimselerdir. Bu sanatkar olmak için elzemdir. Sanatkar insan her türlü duyguya, her türlü sıkıntıya aşinadır. Sevmekten tutun da ölmeye kadar, en iyi onlar bilir. Bu sebeple de en iyi onlar anlatır.İsterseniz edebiyat dünyasından , isterseniz de görsel sanatlar dünyasından hangi sanatkarı ele alırsanız alın, bu gerçek değişmez. Sanatkarlar yaşadıkları devirlere ayna olmuş kimselerdir. Tarih boyunca da devlet erkanları sanatkarları kendi tarafında tutma gayretine girmişler, bunu bazen zor ve tehtid kullanmayı bile göze almışlardır. Zira sanatkarların halklar üzerinde yetkinliklerinin ve etkilerinin gücü hiç tartışılmayacak kadar kuvvetli olmuştur.Devlet erkanlarının bu yakın (!) ilgisine rağmen, sanatkarların çoğu devlete yakın olmaktan kaçınmayı tecih etmişler, doğru da yapmışlardır. Sanatkarlara gösterilen bu ilgi, kendi amaçlarına hizmet ettirmek gayesini taşımaktadır. Sanatkarların halk üzerinde tesirinin çok iyi farkında olan yöneticiler, bundan faydalanmanın önemini (!) çok iyi bilmişlerdir. Sanatkar olmak, dünyaya gönül gözüyle bakmayı gerektirir. Dünyaya gönül gözüyle bakan bu insanları hesap kitap dünyasına girmeye zorlamak, boyunlarına bir cellat kılıcı indirmekten farksızdır. Sanatkarın görevi; basit olanda ki mükemmelliği ve mükemmel olanda ki basitliği ortaya çıkarmak suretiyle, insanların göremediklerini göstermektir. İnsanlara gözlerinin gördüklerinin dışında hayatta ki her şeyin bir alt okuması olduğunu anlatmaktır. İnsanlığı yaşadığı gerçekler üzerinde şüpheye düşürmektir. Bu şüpheyle asıl gerçeği arama gayretine teşvik etmektir. Sanatkarın hizmet alanı budur. O, zaten kendisi olarak ve kendisi kalarak insanlığa yapacağı hizmeti yapmıştır. Kaynak : http://www.haberhilal.com/yazar-SANATKAR-NEYE-HIZMET-EDER-4712/#ixzz2LI0ut91e

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson