Ana içeriğe atla

Vakit Akıllı Olma Vaktidir

       Haftalardır gezi ve Taksim meselesiyle yatıp kalktık millet olarak. Hala da aynıyız. Durum vahim yani. İlk günden beri herkes bir şeyler söyleyip duruyor. Amiyane tabirle, ağzı olan konuşuyor. Bu konuşmaların bir kısmı (özellikle gürültülü olanları) yönetim aleyhtarı konuşmalardı: kışkırtıcı, bölücü, ihanet kokan.
       Muhalefet olmayı bile beceremeyen bir yığın var ortada. Bir de yönetim olmaktan söz ediyorlar, (Allah muhafaza). Cesaretlerine hayran olmamak elde değil. Aptal cesaretimi yoksa ellerini tutanlara duydukları güven mi acaba? Senaryoların biri bitiyor biri başlıyor. "Devlet" işleri kadar karışık, zor ve çetrefilli bir iş yok galiba. başta kendin olmak üzere herkese laf anlatmak zorundasın. Attığın her adımın, kurduğun her cümlenin hesabını vermek zorundasın. Yedi yirmidört hislerin, düşüncelerin ve erdemin arasında tur atmak ve her defasında erdemi seçmek zorundasın. İhtiyatlı, nazik ve uyanık olmak zorundasın.
Elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün bir. Her fırsatta Başbakana saldırmak, yapılan ve meydana gelen her olayın, hatanın veya yanlışın faturasını Başbakana çıkarmanın neresi adil? Gezi olayının en başından beri yaşanan her şey, başlama şekli  ve bitiş hadiseleri de dahil olmak üzere planlanmış ve proglanmış bir düzmeceden başka bir şey değil.
 Gezi, bir amaç değildi. Hiç bir şekilde de olmadı. Gezi hadisesi, Türk Milletinin kavuşmakta olduğu istikrar, gelişme ve yükselmeye vurulmak istenen sektenin başlangıç noktasıydı. Bu ülkenin ortasında bir ayrılık ateşi daha yakılmak isteniyor, sebepte Kürt meselesinin çözülmesi. Gezi olaylarının başlangıcından itibaren, kürt vatandaşlarımızdan görüşüp konuştuğumuz herkes ulaşılan çözümden çok memnun olduklarını belirtiyor ve bu olayların yeni bir bölücülük ve kargaşa çıkarmanın ilk adımları olarak görüyorlar.
Diğer bir sebep te ülkenin ekonomik olarak geldiği nokta. Avrupa devletlerinin küçülmelerine rağmen büyüyen bir ülke olduk, bunun kimleri rahatsız ettiğini bilmek için müneccim olaya gerek yok. Her şey meydanda.
Yukarıda bir cümle kurmuştum, devletin başındakiler ihtiyatlı, nazik ve uyanık olmalı diye. Aynı şey HALK için de geçerli. İHTİYATLI, NAZİK VE UYANIK OLMALIYIZ. Geleceğimizi riske atmamak adına ihtiyatlı davranmak, hadiselerin perde arkasını, alt okumalarını iyi yapmak ve vatanın selametini en üst basamakta gören kararlar almak zorundayız. Aynı düşüncelerde ve siyasi görüşte olmasak bile bu ülkenin her vatandaşına nazik olmalı ve saygın davranmalıyız. Yaşadıklarımızın getirecekleri hakkında , bize dayatılanlar hakkında, bize uzatılan eller hakkında, bize sunulan herşey hakkında uyanık olmalıyız.
Bu millet yeterince çok şeye katlandı. Artık bir şeylere katlanmak, yazılan senaryolarda figüran olmaktan çıkmak zamanıdır. Biz kendi senaryomuz kendimiz yazabilecek bir milletiz. Biz ümmet şuurunu taşırken milletine de helal getirmeyen, ve diğer milletlerinde milliyetçiğini koruyan bir milletiz. Bize bu basireti ve gücü veren Allah'ın rızası doğrultusunda yaşama gayretimizdir.
Ne zaman saptık, unuttuk başımız beladan kurtulmadı. Yapılacak iş çok basit aslında. Çok çetrefilli senaryolara gerek yok. "Dinimizi dünyamıza hakim kılmak" şuuruyla yaşamaktan başka kurtuluş yolu yok. Tüm dünyanın selameti buna bağlı. Yeryüzündeki her insan, attığı her adımı Allah'ın rızasını düşünerek atmalı ki, dünya yaşanılır bir hale gelsin.
Peygamberimiz "Aklı olan müslüman olur" demiş. Vakit akıllı olma vaktidir...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson