Ana içeriğe atla

MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE


Milliyetçilik üzerine ....,
Sakın telaşa kapılmayın, milliyetçilik üzerine söyleyeceklerim sadece içimden geçenler olacak.
İSYANIM İNSANLIĞA
Aldığım her nefeste hep kan kokusu,
Gözüm kararıyor,midem ayakta!
Kalbimin içinde bir derin pusu,
İsyan dolaşıyor damarlarımda!

BEn Filistin'de çocuk,Çeçenya'da anayım.
Ben Afganlı savaşçı,Türkmenistan'da kadın.
Farketmez nereliyim,nedir adım,soyadım
Ben Allah Sevdalısı,sadece MÜSLÜMANIM!

Ellerimden saçılan gül benim,kurşrn değil.
Kalbime sığar dünya,inanın zor iş değil.
Barış istiyorum ben,biraz huzur, biraz aş!
Savaş değil,savaş değil,HELE ZULÜM HİÇ DEĞİL! !
"İsyanım insanlığa" başlıklı bu şiirimi, Rusların Çeçenlere yaptığı bir katliam haberinin ardından yazmıştım. O sırada mutfakta bir şeylerle uğraşıyordum, bir yandan televizyonu dinliyordum. Haber beni çok etkilemişti, bir anda elime geçen keçeli bir kalemle mutfağın fayanslarına yazdığım bu şiir günlerce orada kaldı. İşte bu bana göre Milliyetçilik'tir. Çünkü ben bir çerkezim.

Ana Yüreği

Ne zaman görecek
bakan gözlerimiz? !
İşte tam orada
Şu çirkef dünyamızın
Herhangi bir yerinde...
Bir anne...
Çeçenya'da,Irak'ta,Açe'de
İşte tam orada
Dünyanın herhangi bir yerinde
Sudan'da,Nijer'de Filistin'de.
Sıkıntıların,
Savaşların,
Zulümlerin
Herzaman orta yerinde.
Bir anne...
İşte tam orada
Dünyanın herhangi bir yerinde.
Anneler...Acının
Yüreğinde...

Yüzleri..
Güneşten bir parçadır
Elleri...
Bir sihirli değnek gibi
Bir de yürekleri yok mu,
Yürekleri...
tüm anne yüreklerini
Dünyanın tam ortasına dikmeli!
İşte tam orada,
Dünyanın tam orta yerinde
Durmalı annler...
Bir anne eli değmeli
Dünyamıza...
Bir anne yüzü gülümsemeli..
Ki buram buram
anne kokmalı her yer
artık!
Zira biz Çocuklar,
Barut ve kan kokusundan
Bıktık,usandık! ! ! !
 Bir zamanlar böyle bir şiir de yazmıştım, zulüm kokan haberleri dinletikten sonra. Bu haberler bu sefer Çeçenistan'dan değildi. Ama ben şekilde etkilenmiştim ve dudağımdan bu dizeler dökülmüştü. Çünkü ben her sıfattan önce "Müslümanım".
Irkçı olmakla milliyetçi olmak arasında çok büyük farklılıklar vardır. Irkçılıkta kibir vardır:"Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez". Irkçılıkta bencillik vardır: "Kim kendisi için istediğini müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz". Irkçılıkta nefret vardır: "Biribirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız".
Milliyetçilik kavramı ise farklı anlamlar içerir. Milliyetçi olmak, tüm dünya milletlerine sygıyı öngörür. milliyetçi olmak vatanı bölmeyi değil, birlik ve beraberlik şuurunu artırmayı gerektiri. Milliyetçi olmak, yaşadığın topraklara,mensubu olduğun kimliğe duyulan sevgidir.
Aşırılık, insanı her konuda şaşırtır. Bu sevgi gibi, bağlılık gibi masum duygular da bile böyledir. Dinimiz insanlık için ortak paydayı İman olarak seçmiş. İmanlı olmanın şartlarından en önemlisini de "insanlık" olarak öngörmüştür.
Yaratılıştan gelen farklılar savaşmak, çatışmak için değil, dünyaya renk katmak içindir. Nitekim Rabbimiz , Hucurat Suresi 13. ayetinde şöyle buyurur:
 "Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır."
Kendimizi göstereceğimiz; gücümüzü, kudretimizi, farklılığımızı ortaya koyacak kriter bu Ayet-i Kerimeyle ilan edilmiştir. Hodri meydan...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson