Ana içeriğe atla

ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?????


             

                 Gündelik telaşlara sattık duygularımızı...Güne binbir telaşla başlarken, "günaydın" demeyi, "hayırlı sabahlar" demeyi unuttuk çoğu kez veya önemsemedik.
                 Camlarımızın veya aynalarımızın gözalıcı şekilde parlaması, duygularımızın bir kıvılcım olarak bile parlamasının önüne geçer oldu. Bir bardağın temizlik sesini, kalplerimizin sesinden daha fazla önemser olduk. Ütülenmesi gerekenler, dikilmesi gerekenler, silinmesi, yıkanması, fırçalanması, bir de kuru temizlemeye gitmesi gerekenler, dinlenilmesi ve anlaşılması gerekenlerden daima daha çok, daima önde oldu. Belki arta kalmış bir vakte sığdırmaya çalıştık duygularımızı:
- Sana söyleyeceklerim var, konuşalım mı biraz?
- Çok işim var, lütfen başka zaman....
----------------Şimdi değilse ne zaman?????
                 Ve gündelik teleşlara sattık inançlarımızı. Ellerimiz çok büyük duygular ve umutlarla  duaya kalkardı bir zamanlar. O "bir zamanlar" da çocuktuk bizler...Büyüdük, ne duaya ne niyaza vaktimiz var şimdi. Yetişmesi gereken işler, gidilmesi gereken bankalar, kaçırılmaması gereken randevular, katılınması gereken toplantılar öyle çok ki... Belki bir dilencinin eline (kazara) bıraktığımız bir kaç kuruşun ardından duyduğumuz "Allah razı olsun" cümlesi biraz tetikler gibi oldu inançlarımızı...Şöyle bir durduk, ama...Ama o kadar kısa bir duruştu ki, anında unuttuk.
-Ezan okunuyor kardeşim, camiye de çok yakınız. Namazımızı kılsak ?...
- Çok işim var ya, olmasaydı... Başka bir zaman...
----------------Şimdi değilse ne zaman?????
                  Ve gündelik teleşlara sattık dünümüzü, bugünümüzü, yarınlarımızı ve gerekli yanlarımızı...Bütün bu alış verişlerde zararlı taraf hep biz olduk. Fakat zararda olduğumuzu dahi farketmemize engel oldu bu "gündelik telaşlar"...
Hayatımızın iflasın eşiğine geldiği o anda bile:
-Haydi gel biraz kafa yoralım bu alış verişe...bıkmış olmalısın hep zararda olmaktan...
-Evet bıktım şu televizyonun kumandasının kaybolup durmasından, birazdan en sevdiğim dizi başlayacak...Böyle ciddi konuları başka zaman düşünürüz, başka zaman...
-----------------Şimdi değilse ne zaman?????

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson