Yürüyorum...Sabah saatleri...Ama burası İstanbul...İstanbul uyumuyor hiç.Yine kalabalık, yine telaş. Ben yürüyorum, ama herkes koşuyor. Belli ki aceleleri var. Belli ki yetişecekleri yerler var. Benim yok mu? Var tabii. Ama ben inadına yürüyorum. Adımlarımı sayıyorum hatta. Bir çocuk gülüşü duyuyorum, dinliyorum. Bir güzel rayiha sarıyor her yeri, koklamak ve solumak için duruyorum. Her yer asfalt. Her yer kaldırım...Trafik yoğun. Kaldırma çıkıyorum sekerek. Kaldırımlar özenli, eh yer yer savsaklılar göze çarpsa da, genel olarak özenli. Bir yüz metre kadar sonra, çözülen ayakkabı bağımı tekrar yapmak için duruyorum ve eğiliyorum. Toprağın gökyüzüyle temasının olmadığı bir yerde gördüğüm bu güzellik, beni şaşkına çeviriyor. Yanlış anlamayın güzellik çiçeğin kendisiyle ilgili değil, zerre kadar toprağı göremediğimiz şu yerde, her şeye başkaldırırcasına, inadına hayata tutunmasıyla ilgili. Bu bir başkaldırış mı, hayata tutunma çabası mı, ben de varım demenin bir ...