Ana içeriğe atla

AVARE YAZILAR (II)




Ah! Siz...


Öğrenmiştim oysa 

Deniz ve gökyüzü mavi 

Ormanlar yeşil, 

Çiçekler rengarenkti. 

O zaman tuvalimdeki bu renkler de ne? 

Kıpkızıl bir gökyüzü 

Mosmor bir deniz 

Simsiyah bir orman 

ve çiçekler... 

renksiz... 

Kimler yaptı bunu? 

Neden 

dünyama ellediniz? 

Neden 

yüreğime ellediniz? 

Hesaba katmış mıydınız bu sonu? 


Geri verin renklerimi... 

Hayallerimi geri verin 

Sizler onlarla neler yapılır, 

Bilemezsiniz....


Önümde devasa boyutlarıyla duran bembeyaz tuvalime bakıp duruyorum. Saatin farkında değilim, kaç saattir böyle bakıp durduğumun farkında değilim. Sanki elimde ki son tuvalmiş gibi.

Kalkıp o çok sevdiğim müzikleri açıyorum fon olsun diye… Önce Adagio başlıyor gönül telime dokuna dokuna…Yoo her zaman yaptığım gibi kapamıyorum gözlerimi… Tuvalimde sonsuz bir mavilik beliriyor önce, bembeyaz martılar yarışıyor bembeyaz bulutlarla…


Denizin çırpınış seslerini görüyorum, martıların çığlıklarını görüyorum, denizde salınarak giden teknedeki insanların fısıltılarını görüyorum tuvalimde. Sahildeki çakıl taşlarının pırıltısını, dallarını denize doğru sarkıtmış olan o ağaçların dalgalarla muhabbetini görüyorum. Güneşin masmavi deniz üzerinde yarattığı muhteşem tabloları görüyorum… Suya düşen yaprakların çıkardığı sesleri, tekneye çarpan dalgaların ahengini, fısıldaşan insanların ara sıra attığı kahkahaları görüyorum. Martı kanatlarına yüklenen umutları, yüreklerden geçen şarkıları, yüreklere işleyen duaları görüyorum. Görüyorum tuvalimde alın terini, sevgiyi, sadakati… Ve müzik değişiyor…


Vivaldi Dört mevsim’ le dünyayı geziyorum bu kez. Tüm dünya tuvalimden akıp gidiyor, çirkin hiçbir şey yok… Kötü hiçbir şey yok…Tuvalim öyle beyaz ve renklerim öyle güzel ki…İçim çoşkuyla doluyor, sarılıyorum fırçalarıma, renklerime uzanıyor ellerim…En sevdiğim renkten başlamalıyım, gökyüzünün ve yüreğin rengi: Mavi… Nerede? Sırayla tüm renkleri açıyorum, yok…yok…yok…Mavimi çalmışlar! Yüreksiz resim olur mu, göğe bakmadan nasıl yaşar insan?...


Ne yapacağım ben şimdi? Martıları mı çizsem önce, şöyle kanatlarını kocaman açmış martıları. Bulutlara konmuş, bulutlarla ve dalgalarla hemhal olmuş martıları…Beyaz? Maviyi ararken görmüştüm oysa umudun rengini. Yok, o da yok şimdi…Hangi boyaya elimi atsam renksizleşiyor… Beyazımı da çalmışlar, umutsuz resim yapılır mı? Umutsuz nasıl yaşar insan, umutsuz nasıl döner dünya?.. Yeşilim nerede? Yeşil, duaların rengi, doğanın rengi… Ya sarı nerede, kahkahaları, neşeyi nasıl resmedeceğim şimdi?...Kırmızı da mı yok, Aşk yoksa ne kalır ki geriye?...Çıldıracağım renklerimi kim aldı, neden bu şeffaf tüpleri koydunuz renklerimin yerine…


Söyleyin bana kimsiniz siz? Nasıl cüret ettiniz renklerime el sürmeye? Bu ne had bilmezlik böyle, bu ne edepsizlik! Evet onlar çok güzel, evet biliyorum onları siz de çok beğendiniz. Ama onlar benim renklerim. Siz nereden bileceksiniz, hangi renk ne işe yarar? Hangi renk hangi hayale uyar? 


O da ne,hey neler oluyor orada? Yapmayın karıştırmayın renklerimi, emin olun sonucu siz de sevmeyeceksiniz. Gözünüz kararacak, mideniz bulanacak gördüklerinizden. Çok pişman olacaksınız çok, daralacak yürekleriniz. Sonra isteseniz de eski haline getiremezsiniz. İsteseniz de o çok ilerlemiş teknolojileriniz bile bir işe yaramaz. Hayatı çekilmez kılacak bu gafletiniz. Dünyayı yaşanmaz kılacak umarsızlığınız. Çok büyük yaralar açacak bu hırsızlığınız…


Durun yapmayın dedim size, neden anlamıyorsunuz? Neden anlamıyorsunuz; gözleriniz görmez, kulaklarınız duymaz olacak… Yüreklerinize kapkara bir taş oturacak… Kararan ufkunuzda kararan umutlarınız kanat çırpacak. Öfkeden birbirinizin boğazına sarılacaksınız… Alın terinin adı ekmek kavgası olacak, her şeyi kavgayla çöze-miye-ceksiniz. Hep ben, hep bana diyeceksiniz, ve yalnızlıkla geçecek günleriniz, yalnız öle-miye-ceksiniz.


Ah! Siz! Ne yazık ki tarih boyunca hep böyleydiniz…


Renklerimi verin geri,

Geri verin hayallerimi

neler yapılır onlarla

sizler bilemezsiniz…


Kaynak : http://www.haberhilal.com/yazar-AVARE-YAZILAR-II-4631/#ixzz2IVfZXlig

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aklımıza Kuş Kondu

Renklerin ahengini yitirmiş her kapıda Hüznümüz çiçek açar, sararırdı çehremiz. Bir bakışa ram olup, sürüklenen gövdemiz Mevsimler geçirirdi, bir an kadar zamanda. Heyulalarla süslü, kalbi kırık uykular Kuyu gibi yastıklar, rüyamızı emerdi Rabbin keremi bize; her rüya bir emeldi Örtünce üstümüzü yorgan gibi duygular Sonsuzluk çeşmesinden içmenin acısıyla Sinemizde gün batar, ay solar, dert üşürdü Bilmedik bu sevdayı bu gönle kim düşürdü Aklımıza kuş kondu, sevdanın sancısıyla Umut zehir zemberek, hicranımın yanında Zamanın nabzındayım, korkmuyorum yarından Dönsün dünyanın çarkı, usanmadan durmadan Ben yolcuyum sevgili, sen azıksın yanımda Yıldızların altında buğdaylar kadar sarı Sararan rüyamızı çalardı eşkiyalar Kalırdık çırılçıplak, utanırdı uykular Düşünürdük bu yolun bir de sonu olmalı.

ÇOCUK NEDİR?

                  Tuhaf bir soru oldu, öyle değil mi?       Sanki bilinmez bir şey miş gibi...          İşin aslı ben bu soruyu yazarken "bilinmez bir şey" değil de "yanlış bilinen bir şey" olduğu nu düşündüm. Bir çoğumuz bu sorunun cevabını bildiğini zanneder. Zannetmek diyorum, zira kişinin bildiğini sandığı şeyler dayanaksız olunca başka bir kelimeyle ifade edilemez.        Benim lügatimde çocuk," mucize"dir. Dünyanın hala dönmesine sebeptir, çünkü her doğan "mucize" bir umuttur. Umut, yaşamın kaynağıdır. Yaşam kaynağının yok olduğunu, ya da yanlış tüketildiğini bir varsayın... Ben, çocuk dediğimiz bu yaşam kaynağımızın yanlış tüketildiğini varsaymıyorum, çünkü eminim! Dünyadaki tüm sorunların temelinde yatan en birinci sebep bu yanlışlıktır. Bu yanlışlığa hala devam ediyor olmak, daha büyük bir yanlıştır. Böyle düşünmemin gerekçesi ise hepimizin bildiği ama sık sık unuttuğu bir keyfiyet. “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, an

Eric Johnson